KISA KISA ... -- Bu sözü çok seviyorum; Senden yaşlılarla, zenginlerle, alimlerle otur kalk ki; hem oturup kalkma edebini korursun hem iş fikirleri alırsın hem de ilim irfan alırsın. -- Insanlara -oruç musun- diye sormayın. Birşey icer misiniz, diye sorun. Imanın ne kadarının kimde oldugunu siz bilemezsiniz, sizin oruç tutmanıza da kimse puan vermeyecek. Unutmayın, ibadetin gizli yapılanı makbuldür. Oruç tutmak; aç kalmak demek degildir, beden ve kalp temizligidir. -- Sön günlerde dilime takılan bir söylem; Aklım ile kalbim arasındayım. Aslında o aradaki gidiş gelişleri karşı taraf mı ayarlıyor yoksa karşı tarafa göre biz mi ayarlamalıyız. -- Tek bir bayrak altında birlik olmadıgı sürece bir ülkeyi hem ırk hem mezhep hem de diger soyut kavramlar üzerinden ayırmaya devam edecekler. Bunu yapanlara kapılmadan önce, onların kendi içlerinde bu ayrılıklari hangi yolla yokettiklerini araştırmak iyi olur. -- Kendi cinsinden olanları öldüren hayvanlar da var ama topluca katleden yok. Maalesef bunu yalnızca insanlar yapıyor. -- Kaldırımlar yollardan en fazla 10 cm. yüksekte olacak ve bu bütün ülkede aynı ölçünlü olacak fakat kaldırımı işgal eden araçlara da yüksek rakamlı cezalar kesilecek. Bir bakın etrafınıza, kaldırımlarınız yaşlılar, hamileler, çocuk arabalılar için uygun mu? -- Yazlık sitenin bahcesinde oynayan çocuklar merakla Almanya da mı yaşadıgımızı sorunca konu yabancı dil ögrenmeye geldi. Yedi - sekiz yaşlarında bir kız çocugunun babası hızlı adımlarla geldi, kızının elinden tuttu bana bakıyor. Dört binalık sitede komşu. Onursuz insan bana sapık muhabbeti yapıyor. Gel de bunlarla bir arada yaşa. -- Türk dizilerini dünya pazarına açanlardan Allah razı olsun. Cevremizde Alman, Yunan, Rus, Kosovalı, Sirp tanıdıklarımız bu dizileri yakından takip ediyorlar. Bir zamanlar gurbetcilerin parasını bekleyen devlet bütcesine de para giriyor hen de dünya Türkleri tanıyor. -- Savaş oldugunda askere gitmek istemedigini, dinsiz oldugunu rahatlikla söyleyebilen yani bir insan olmanın iki büyük değerini kabullenmeyen bu nesle çok üzülüyorum. Benim aklıma takılan soru; bu nesli yetiştiren ebeveynlerin kültür yapısı, kişiligi, milli ve dini degerlere bakışı …. Bu nesil degil miydi tüp üzernde oturan, yüzde binler enflasyonu gören, büyüklerinden Kurtuluş Savaşı anılarını dinleyen, hep kesildigi için leğenlere su biriktiren? O suyun gelmedigi günlerde eşler birbirine yaklaşmamalıydı, çocuk yapmamalıydı. -- Adına sosyal medya denilen çöplükte özlü sözler ile herkes birbirine nasihat verip duruyor. Acaba bu insanlar kendi eksiklerini görüp düzelten ve dürüstlügü dışarı taşan insanlar midir? Acaba başka ülke insanları da, kendi hatalarını görmezden gelip birbirlerine hayat dersi verip duruyor mu? -- Bankada sıra beklerken bir telefon görüşmesini duymak zorunda kaldık. Yabancbir bayan Türkçe konuşuyor ve karşı taraftan havale yapacagı para için neden olarak yazmaya fatura numarası soruyor. Karşı taraf inatla; -Sen öyle havale yap, biz onu anlarız, diyor. Sanırım konuyu anladınız. -- Ehliyet süreleri her beş yılda bir uzatılsa ve uzatma sırasında da hem geçen dönemin trafik suçlari gözönüne alınsa ve hem de trafik bilgi tazeleme testi yapılsa ve hem de psikolojik saglık kontrolü yapılsa nasıl olur? -- Allah ın verdigi güzellige isyan edercesine dövme, silikon ile, şeker hastalarının kullanması için üretilmiş igneler ile güzelleşme sevdasına düşmüş bir millet bu gafletini güzellik malzemelerine harcadıgı milyarlarla doruğa taşırken bu yolda da milyarları vuran sahtekarları da kendisi üretti. Bu halk hala -açız- diye aglıyorsa…. -- Onlar bütün haberleşme sistemlerini kurmuşlar, biz de onların sistemi içinde Hz. Mehdi yi bekledigimiz fikirlerimizi paylaşıp duruyoruz. -- Sükürsüz insanları görünce aklıma gelen Hadis; Seleme İbni Ekva’ (RA) şöyle dedi: Adamın biri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında sol eliyle yemek yiyordu. Resûl-i Ekrem ona: “Sağ elinle ye!” buyurdu. Adam: - Yapamıyorum, cevabını verince Resûlullah (SAV): - “Yapamaz ol!” buyurdu. Seleme’nin dediğine göre adam kibirinden dolayı böyle söylemişti. Resûlullah’ın bedduasını alınca, elini ağzına götüremez oldu. Müslim, Eşribe 107. -- Işgalcilerin, büyükannelerimizin elbisesini parçalayıp sarkıntılık yapmaya çalıştıgı dönemde canı pahasına mücadele etmiş Atatürk e ve ona inanmış bütün Ana ve Atalarımıza bir Müslümanın yapması gereken şekillerde her zaman dua ediyorum. -- İnsanların adalet sistemine olan inancımı kaybettim. Hastaneyi bombalamak savaş suçudur, kadınları ve çocukları öldürmek insanlığa karşı suçtur ve insanlarin adalet sistemi sessiz. -- Önyargılı olmak mutlak hataya sürükler. Adama; -Derviş; alkol helal demiş ama.. diye başladıgım Anadolu örneklemesini yarıda kesip, -Sen, benim alkol kullanmama karışamazsın,… diye başlayan cevabını verdi. Önyargi ile bütün beynini kapatmış, duymuyor ve harıl harıl kendi kafasında cevaplarını hazırlıyor. -- Trafikte en sagdan gelip de sola dönüyorsan, ambulansa, itfaiyeye saygı duymuyorsan benim için senin hiçbir fikrinin önemi yoktur. -- Sayın Zeki Müren in bile en son eseri; Kahır Mektubu. Acaba neden? -- Sosyal meyda denilen bu bomboş arazide başkalarına insanlik, din, ahlak, memleket, dava, falan filan dersleri veren ama kendisi hiç ders almayanların oldugu başka bir ülke var midir? -- Enflasyonun veya para degerindeki degişikligin size olan etkisini ölçmek için 6 ayda bir günlük hayatta devamlı olarak kullandıgınız ayni tüketim ürünlerini alıp genel toplamlarını karşılaştırabilirsiniz. | Seyrettigimiz filmler şahsımızın ve toplumun ruh halini yansıtıyor. Bir zamanlar bizim çocuklarını seven babamiz Münir Özkul, her rolünde fedakar ve sevimli bir Adile Naşit, zengin ama sevecen bir Hulusi Kentmen, dürüst bir esnaf ve köylü rollerinde çok gördügümüz Nubar Terziyan, düşmanlaröldürdügü kılıçta kann lekesi olmayan Arkin, dürüstlük örnegi Kadir Savun, genç sevgili Filiz Akın, …vardi. Kötü rollerin adamları da vardi tabii. Aliye Rona her filmde kötü bir kadındı. Hüseyin Peyda da erkek oyuncular içinde hep kötü bir adamdı. Ninem ona beddualar savururdu. Dinçer Cekmez de çogunlukla kötü adamdı ama onu görünce o kadar öfkelenmezdik. Hatta Erol Taş ın vahşice gülüşü onun sevimliligini hiç silemedi. Birbirimize -kötü gülsene demezdik, - Erol Taş gibi gülsene, derdik. Bir aralar açık seçik filmler dönemini yaşadık. O filmlerde oynayanların hemen hemen hepsinin de yaptıklarının doğgru olamdıgını söylediklerini gördük. Fakat hem halkın böyle filmlere yönlenmesi hem de oyuncuların böyle filmlerde oynamaya razı olması ükenin kötüye giden ekonomik sisteminin doğurduğu bir ihtiyaçdı. Simdi bakıyorum filmlere de herkesin belinde silah. Kaba kuvvet ile kendisine ait olmayan şeylere sahip olma hırsı ile sağa sola saldıran insanlar, çeteler, ülkeler… Eger benim bakış açım dogru ise; şimdiki ruh halimiz saldırganlık, isyan ve başkalarının haklarına tecavüz etmek… Henüz bir tanesi ile bile tanışamadıgımız uzaylılar da hep kötü, hep saldırgan… Bir de, yarı bedeni çürümüş, sallana sallana gezen ve diger insanları yiyen hastalıklı insanlar… Bu filmler yalnızca çocukları degil, yetişkinleri bile olumsuz etkiler.Gelecek hakkında konuşulurken bu filmlerden etkileniyor ve bu nedenle gelecek fikirleri coğunlukla olumsuz ve karamsar oluyor. Ben uzun yıllardır yalnızca komedi filmleri seyrediyorum. Cünkü film seyretmek için bunun için harcadıgım zamanın bana güzel şeyler vermesini istiyorum. Mutlu olmak istiyorum, gelecege ümitle bakmak istiyorum. Eger seyredilen filmler bizim kişiligimizin bir aynası ise; ben o aynada güleryüzlü ve muhabbeti güzel birini görmek istiyorum, |
|||
Ev
hayvanı (!) beslemek sosyal olmak mı yoksa doga ve hayvan sevgisi mi?
Yoksa diger insanların yanlış davranışlarla verdigi psikolojik
zararı ikame etmek mi? Eskiden evde beslenen hayvanlar bahcede olurdu, ya bir köşede yemek kabı filan ya da kendisine ait az biraz donanımlı bir kulübesi olurdu. Simdi hayvanlara, ev hayvanı deniyor. Ev aletleri gibi. Evcil dense bir nebze. Koltukların üzerinde, yatakların üzerinde. Evet, çocukların yetişmesinde faydalı. Hatta bu ev hayvanları, bu çocukları yeri geliyor öfkelenen anne - babaya karşı bile koruyor. Bu bir dostluk işareti. Demek ki, çocuk ile aralarında bir duygu bagı var. Fakat, ev hayvanları ile dostlugu geliştirirken, o dostlugu insanlarla olan dostlugun yerine koymamak lazım. Hayvana emredersin, verilecek yemegin hatırına seni dinler. Sende bir yönetebilen, sözünü geçirebilen ve disipline edebilen bir güç hissi dogar. Ama bu duygu, diger insanlarla iletişimde sorun yaratacaktır. Cünkü insanlar, bir kab yemek hatırına otur deyince oturmaz. Ve bazı ülkeler, hayvan beslemeyi çok teşvik ediyor. Nedeni, insanların yalnızlaşmasını saglamak ve grup gücünü engellemek. Böl, küçült ve kontro altında tut. Almanya da dönen reklamları takip edin, hayvanlar için ürünler reklamlarının sıklıgını göreceksiniz. Sanırım anlatabildim. |
||||
Ata ya saygı onun resmini rakı bardagına işlemekle olmaz Rakı bardagı üzerine resmini işlemekle Atatürkcü oldugunu idda edenler aslında bize ait manevi degerleri alçaltıyorlar. Ne demek, benim Atam sarhoş mu gezerdi. Ulaşım, haberleşme, egitimli insan ve gıda eksikliklerine ragmen koca ülkenin Milli Mücadelesini öyle mi yaptı? Sen, Atatürkcü degilsin, sen bizim degerlerimizi aşagılayan ve bunun için cezalandırılması gereken birisin. Anlamadıgım başka birşey; Bakarsan ortalık Atatürkcüden geçilmiyor ama onun emanet ettigi partinin haline bakın !!! |
||||
Anneler günü, babalar günü, çocuklar günü, o gün, bu gün, …… illa onların karar verdigi günlerde mi kutlanacak. Bir zamanlar şarkı yarışmalarına katılırdık. Bütün ülke televizyonun karşısında olabilmek için evlere koşardı. Aslında artık sonucun ne olacagını da ögrenmişti.Yarışma birincisi, o dönemdeki dünya politik durumlarına göre seçilecekti ve mutlaka kendi dilinde söyleyen degil; Ingilizce söyleyen kazanacaktı. Katılmama kararı aldı Yöneticilerimiz. Cok şükür. Her yıl kendi kendimizi aşagılattıgımız bu yarışmadan kurtulduk. Biz, aslında kendi özümüzden degerleri kullanmayı ya bilmiyoruz ya da daha kötüsü, o degerlerimizin varlıgından hiç haberimiz yok. Anneler günümüzü kutlamak için ülkemizin yeterince tarihi var. Babalar günü için de, çocuklar günü için de, saglık günü için de….. Örnegin saglık günü için Behçet hastalıgına derman bulan Hulusi Bahçet in ölüm tarihini alabilirdik. Ama hiç tanımadıgımız Hippokrates yemini yapan saglık ekibimiz var. Hristiyan ülkelerden daha görkemli yılbaşı kutlamalarinda noel baba elbiseilere alıştırdık çocuklarımızı. Bizim Ayaz Atamızı biz bile unuttuk ama. Nasrettin Hoca kimdi? En büyük hayalim 23 Nisanın bütün Türk dünyasında kutlanan bir -Cocuk Bayramı- olması. Onlar bize uysunlar. |
||||
|